23 Temmuz 2015 Perşembe

Şamanizm Üzerine Küçük Bir Çalışma

       
                   Dünyanın en eski dinlerinden biri olarak kabul edilen şamanizm belli bir kurucusu ya da kutsal kitabı olmadığı için tam olarak ortaya çıkış tarihi bilinememektedir (Şunu da belirtelim ki; bazı araştırmacılara göre ise şamanizm bir din olmaktan ziyade, sadece kendine has ritüelleri bulunan vecde dayalı bir yöntemdir) . Ancak paleotik çağdan günümüze kadar süre geldiği düşünülmektedir. Şamanizm, özellikle Sibirya ve Orta Asya toplumları tarafından benimsenmiş bir din olup bölgede şamancılık ya da kamcılık adıyla da bilinmektedir. Ayrıca şamanizm Asya göçebeliği ile de ilişkilendirilmiş ve hatta Kuzey Amerika, Güney Amerika ve Avustralya’daki ilkel toplumların inanç sisteminin şamanizm ile benzerliğinden bahsedilmiştir.
         Şamanizm inancına göre kainat Gök (yukarı dünya), Yeryüzü (orta dünya), Yeraltı (aşağı dünya) olmak üzere üç formadan oluşmaktadır. Gökte Altaylarca ‘ Bay Ülgen’, Yakutlarca ‘Ürün Aar Toyan’ diye adlandırılan iyilik tanrısı ve ona bağlı iyi ruhlar (aru tös) yaşamaktadır. Yeryüzünde ise insanlar, yeraltında ise kötülük tanrısı Erlik Han ve ona bağlı kötü ruhlar (kara neme/tös) bulunur. Ülgen evrenin yaratıcısı olan ruhtur ancak Göktanrı’dan farklıdır. İlkbahar, yaz ve sonbahar aylarında Ülgen için beyaz bir kısrak kurban etme adeti vardır. Ülgen’in yedi oğlu, dokuz kızı ve bir takım yardımcı ruhlarının bulunduğuna ve göğün her bir katına oğullarından birini yerleştirdiğine inanılır. Kötülük Tanrı’sı Erlik han’ın ise yedi veya dokuz oğlu yada kızı vardır. Bunlar yer altı ve yerüstündeki bütün kötü ruhları kontrol eder ve yeraltına giden inen şamanı yönlendirmeye çalışırlar. Erlik’e at kurban edilmez, çocuklarına ise ancak hastalıklı veya sakat hayvanlar kurban edilebilmektedir.
         Şamanizm, şaman adı verilen din adamları etrafında şekillenmiş bir dindir. Şaman kelimesinin kökenine bakıldığına göre muhtelif fıkır ayrılıkları vardır. Bazı  araştırmacılara göre aslı Mançuca yada Moğolca, bazı araştırmacılara göre ise Sansikritce’dır. Şaman kelimesi Mançucada “Saman” kelimesinden gelmekte olup  sıçramak dövünmek anlamlarına gelmektedir. Moğolcada oynamak, Sansikritce’de ise dilenci-rahip Budist derviş anlamına gelmektedir. Bazı araştırmacılara göre ise de şaman kelimesinin budizmden geldiğini savunmaktadır.
          Eski Türklerde Şamanist din adamalarına Kam ismi verilmektedir. Eski Türkçede Kam kelimesi “kahin, tabip, filozof, alim” anlamlarına gelmektedir. Bazı eski metinlerinde “sihirbaz, rahip” gibi anlamlarda da kullanılmıştır.
         Şamanların vazifelerine değinecek olursak; Şamanın en büyük gücü ruhlarla iletişime geçebilmesidir. Böyle bir şaman hakiki şaman vasfını kazanmıştır. Şamanların vazifelerini sıralayacak olursak;
a) Bir sene boyunca meskende dolaştığına inanılan ölü ruhunu öteki dünyaya gönderir,
b) Ortada dolaşan ruhu sahibine devreder,
c) Kabilenin dualarını ya on altı kat göklerde bulunan ruhlara ya da yer altı dünyasında bulunun ölülerin kara hükümdarı erlik hana ulaştırır,
d) Göğün en üst tabakasında bulunan ve en yüce tanrı olan Bay Ülgen için yapılan kurban törenini yürütür,
e) Çeşitli hastalıkları tedavi eder ve salgın hastalıkları durdurur,
f) Halkı için tanrıdan bereket ve refah ister, av temin eder,
g) Gelecekten haber, kayıp eşya ve canlıları bulur,
h) Gerektirdiğinde yağmur ve kar yağdırarak veya tufanı durdurarak havayı etkiler; zor durumlarda kötü ruhları kovarak yardım eder, doğan çocuğa ad verir, kaderini belirtir,
ı) Toplam üyeleri arasındaki anlaşmazlıkları çözer, hakanlık yapar,
j) Mitler, efsaneler, masallar ve türkülerin bilicisi gibi, korunmasında ve diğer nesillere aktarılmasında rol oynar ve aynı zamanda halkı eğlendirir,
k) Mevsimsel ayinleri düzenler.
Şaman, şamanizmin ortaya çıkışından beri toplum hayatında önemli roller oynamış; mensup olduğu halkın en sıkıntılı günlerinde yanlarında bulunup manevi destek vererek büyük vazifeler yapmıştır. O adeta toplumun yardımseveri konumundadır.

        Gerek Göğün gerekse Yeraltı’nın Tanrılarına ayin yapan şamanlar kendi aralarında iki gruba ayrılar. Şamanizmin içerisinde böyle bir ayrım XVII.yy’dan sonra ortaya çıktığı düşünülmektedir. İyiliklerin ve Göğün tanrısı olan Ülgen’e ayin yapanlarına  Ak Şaman adı verilirken  Yeraltı’nın ve kötü ruhların tanrısı Erlik Han’a ayin yapanlarına ise Kara Şaman adı verilmektedir.
         A- Ak Şaman               
        Ak Şamanlar göğün, iyiliklerin ve iyi ruhların tanrısı olan Ülgen’e yapılan ayinleri yapan ve bu ayinlerde Ülgen’e kurban sunan kişidir. Ayrıca Ak Şaman’lar; bahar bayramlarında, evlilik törenlerinde, hastadan kut’un henüz alınmadığı durumlarda ve hastalığın iyileştirilmesinde rol oynarlar.

        B- Kara Şaman
Yeraltının, kötülüklerin ve kötü ruhların tanrısı olan Erlik Han’a ayin yapan şamana verilen isimdir. Aynı zamanda Kara Şamanlar; abaasırlara[1] kurban sunar ve onların onurunu korumak için şamanlık yapar, gelecekten haber verir, ruh çağırır, ruhların bulunduğu ülkeye giderler ve bu yolculuklar hakkında bilgi verir.
       Kadınlarda şaman olabilmekte ancak sadece kara şaman olabilirler çünkü kadınların temiz olmadıklarını düşünmektedirler. Kara şaman ile ak şamanı birbirinden ayıran en belirgin fark ayin esnasında giydikleri elbisedir. Ak şamanlar beyaz bir elbise giyerlerken, kara şamanlar ise siyah bir elbise giyerlerdi. Giydikleri elbiseden başka farklı olan şeyleri ise, öldükten sonra yapılan ritüellerin farklılığıdır. Kara şaman öldüğünde cesedi yakılarak külleri siyah bir torbaya koyulur, ak şaman öldüğünde ise cesedi yakılarak külleri beyaz bir torbaya koyularak muhafaza edilirdi.
       Bütün şamanlık görevini ifa edenlerin cesetleri ak şaman yada kara şaman gibi yakılmazdı. Bazı Şamanist toplumlarda ölen şamanın cesedi ne yakılır nede gömülürdü, balta ile büyükçe bir ağaç yarılarak ölen şamanın cesedi bu ağaç kavuğuna koyularak üzeri tekrar ağaç ile kapatılırdı.

       Şamanlar ayin yapabilmek için önce kendilerine şaman elbisesi yaptırmaları gerekir. Şaman için elbise kadar önemli bir diğer obje ise şaman davuludur. Zamanla bazı Şamanist toplumlarda davul yerine kopuzda kullanılmıştır. Davul yada kopuz kullanılmasındaki amaç bu enstrümanların çıkardıkları seslerin kötü ruhları ürküttüğü düşünülmektedir.
       Dünyanın en eski dinlerinden biri olan Şamanizm genel olarak Orta Asya’da benimsenen bir din olmuştur. Zamanla İslam’la özleşmiş, İslam’a aykırı olmayan kültler İslam’a yerleşmiş ve hala günümüzde bile İslam’ın içinde kullanılmaktadır. Şu an bile, özellikle Müslüman Türkler arasında süre gelen ağaçlara çaput bağlama, türbelere adak adama adetleri eski Şamanizm inancı kökenlidir.





[1]  Yeraltında yaşayan ve tanrı Erlik’in emrinde olan yaratık.

28 Haziran 2015 Pazar

M.Ö 3 Binde Anadolu'da Türkler!

        Mezopotamya bölgesinde kurulan ve dünyanın ilk imparatorluğu olan Akad’ları, bu günkü tarihçilerin deyimiyle Büyük Sargon kurmuştur. Sargon Akad devletini kurduktan sonra Ön Asya’yıda içine alan bölgeyi zamanla fetih etmiş ve devletini imparatorluğa taşımıştır. Sargon 56 yıl hüküm sürmüş ve bir suikast sonucu öldürülmüştür. Büyük Sargon’un ölümünden sonra devletin başına  Sargon’un oğulları geçmiş ancak onlar babaları kadar liyakatli olmadıkları için çok fazla tahtta kalamayarak birisi 6 yıl diğeri ise 15 yıl sonra suikast sonucu öldürülmüştür.
       Sargon’un ölümünden sonra asıl önemli olan şahsiyet ise Sargon’un torunu olan ve “Ayın Sevgilisi” anlamına gelen Naram-Sin’dir. Naram-Sin Akad tahtına geçtikten bir süre sonra 17 Anadolu Kralı Hatti Kralı Pampa önderliğinde toplanarak Naram-Sin’e başkaldırarak Sargon döneminde kaybettikleri bağımsızlıklarını geri kazanmaya çalışmışlarıdır. Ancak Naram-Sin dedesine yakışır bir torun gibi savaşmış ve 17 Anadolu kralını mağlup etmiştir.
       Naram-sin bu savaşla ilgili olarak üç tablet yazdırmış ve bu tabletler tarihe Mücadelenin  Kralı anlamına gelen “Şartamhari Metinleri” olarak geçmiştir. Bu metinler; Mısır Tel El Amarna, Mezopotamya Babil ve Anadolu Hattuşaş (Boğazköy)’de bulunmuştur. Hattuşaş’ta bulunan ve ilk 7 satırı kırıklıktan dolayı okunamayan metin Akad dilinden Hititçeye çevrilmiş bir halde bulunmuştur. Naram-Sin Şartamhari metinlerinde 17 Anadolu Kralından bahseder. Bizim için asıl önemli olan 15. Satırda bulunan “Türki Kralı İlşu-Nail” ibaresidir. Anladığımız üzere “Türki” kelimesi Türk kelimesinden türemiş bir kelimedir.”İlşu” kelimesini ayıracak olursak ;“İl” kelimesi eski Türkçede devlet anlamına gelmekte, “şu” kelimesi ise eski Türk ismidir ( bildiğimiz gibi eski Türklerin yazmış olduğu Şu Destanı vardır, destanda Saka Türklerinin hükümdarının adıdır Şu), “Nail” kelimesi ise şuanda da kullandığımız gibi muradına eren anlamındadır. Şartamhari Metinlerinde 15. sırada bahsedilen Türki Kralı İlşu-Nail’in Türk olma ihtimali yüksektir.

        Şartamhari Metinleri M.Ö 3 binli yıllarda yazılmış ve Türklerin o tarihlerde Türklerin Anadolu da bulunduğuna dair bir kanıt niteliğindedir. Buradan anlayacağımız üzere Türkler Anadolu’ya Malazgirt Zaferinden hemen önce gelmemiş neredeyse Malazgirt Savaşından 4 bin yıl öncede Anadolu’daymış. Eğer tam anlamıyla Şartamhari Metinleri ve Türklerin Anadolu’daki varlığı kabul edilirse  tarih kitaplarında çok şey değişeceğe benziyor.

25 Haziran 2015 Perşembe

Cengiz Han’ı batıya yönlendiren olay: Otrar Faciası

        Cengiz Han 1206 yılında Moğolları tek bir bayrak altında toplayarak büyük Moğol devletini kurmuştu. Cengiz Han önderliğindeki Moğollar çevrelerindeki ve özellikle siyasi birlikten yoksun devletleri feth ederek topraklarını genişletmekteydiler. Cengiz Han 1211 yılında Çin ile savaşmış ve hatta Pekin’i kuşatarak Çin ile anlaşma yaparak Çinli bir prensesle evlenmişti. 1215 yılına gelindiğinde ise Cengiz Han Çin’e tekrar savaş açmış, savaş sonunda Pekin Moğol topraklarına katılmış ve Çin Moğollara vergi vermeye mecbur kalmıştı.
          Cengiz Han’ın giderek daha da güçlenmesi bir çok devletin hükümdarını korkuttuğu gibi Harzemşah  Devletinin Sultanı Muhammed Alaaddin’i de çekindirmiş ve Cengiz Han’la ticaret yaparak dost olma düşüncesiyle Cengiz Han’a anlaşma teklif etmiş, Cengiz Han’da Harzemşahlar ile ticareti yararlı bulduğu için kabul etmişti. Nitekim bu anlaşma,1218 yılında dört yüz elli ya da beş yüz kişilik bir Moğol ticaret kervanın Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin Aral gölüne döküldüğü yer olan Maveraünnehir bölgesinde bulunan Otrar şehrinde vali İnalcık’ın emriyle yağmalanması ve bir çok Moğolun öldürülmesiyle sekteye uğramıştı. Bu olay üzerine Cengiz Han, Sultan Muhammed’e elçilik heyeti göndererek; kafilenin yağmalanan malları ile vali İnalcık’ı istemiş ancak isteği kabul edilmediği gibi elçileride öldürülmüştü. Bu olay üzerine Cengiz Han yaklaşık iki yüz bin kişilik bir ordu ile Otrar şehrine gelmiş burada bir çok kişiyi öldürmüştü. Hatta rivayetlere göre vali İnalcık’ı yakalatan Cengiz Han,aç gözlülüğünün cezası olarak İnalcık’ın ağzına erimiş gümüş dökerek öldürtmüş ve bu gümüşü kendi atının eğerine takmıştı.

         Tarihe Otrar Faciası olarak geçen bu olaydan sonra Cengiz Hanın batı yönlü fetih hareketlerine girmiş, Buhara ve Semerkant gibi İslam şehirlerini de işgal etmişti. Direnmeden teslim olan şehirlere bir şey yapmadığı gibi direnen ve alınan şehirleri yağmalamış ve büyük zararlar vermişti. Otrar faciasına sebep olan vali İnalcık Moğolların Anadolu’ya yakınlaşmasına ve bir çok İslam ülkesinin de işgaline sebep olmuştur.

23 Haziran 2015 Salı

        Ben Süleyman Demirel Üniversitesi’nde tarih öğrenmekteyim galiba, ya da öyle sanıyorum. Bu hesabı açmaktaki yegane amacım okulda öğrendiklerimi pekiştirmek yani bir bakıma burayı not defteri olarak kullanmak elbette ki ben öğrendiklerimi pekiştirirken sizlerle de paylaşmakta amaçlarım arasında, okulda hocalar bizlere anlatırken bende  sizlerle paylaşarak kafanızı accık şişirmeyi düşünüyorum.  Hesabın adından da anlaşılacağı gibi sizlere  tozlu raflarda kalan ilginç olan öğrendiklerimi aktarmaya çalışacağım.

       Hesabın adresini tarih-i daî yapmamızın sebebi ise; İsmailî ya da Batıni olarak bildiğimiz haşşaşîlerin her türlü faaliyeti tereddütsüz  gerçekleştiren ve bizim fedai olarak bildiğimiz adamları bulunurdu. Fedailerin yanı sıra pek bilinmeyen ve daî adı verilen batıni  propagandası yapan kişilerde bulunur ve bu daîler civar devletlerin topraklarında Batıni propagandası yaparlardı.Bizde hesabın adı tarihin tozlu sayfaları olmasına karşın hesabın adresini tarih-i daî olarak yaptık ki bir nebzede olsa tarihin propagandasını yaparak tarihe olan ilginin çoğalmasını sağlayabiliriz ve vatandaşın ilgisini bu yöne yönlendirebilirsek ne âlâ memleket.